Uluslararası denetim ve danışmanlık şirketi EY’nin ‘Sağlık Hizmetlerinde Yeni Yaklaşımlar’ raporuna göre; dünya genelinde 60 yaş üstü nüfus 2050 yılında toplam nüfusun yüzde 35’ini oluşturacak. Yaşam süresinin uzaması ile birlikte artış gösteren en yaygın beş kronik hastalığın 2030 yılında global ekonomiye maliyeti ise 47 trilyon dolara ulaşabilir
Dünyanın lider denetim ve danışmanlık şirketlerinden EY, insan ömrünün uzaması ile birlikte sağlık hizmetleri sektöründe yaşanan dönüşümü mercek altına aldığı ‘Sağlık Hizmetlerinde Yeni Yaklaşımlar’ raporunun sonuçlarını açıkladı. Dünya genelinden yedi yüz sağlık hizmeti sektör lideri ve profesyonelinin görüşünü de içeren rapor sektörün geleceğine ışık tutuyor. Raporun sonuçlarına göre, 2050 yılında dünya nüfusunun %35’i 60 yaşın üzerinde olacak.
Dünya nüfusunun yaşlanması ile birlikte artış gösteren kanser, diyabet, yüksek tansiyon, Alzheimer ve kalp-damar hastalıkları başta olmak üzere kronik hastalıkların 2030 yılında dünya ekonomisine maliyetinin 47 trilyon dolara ulaşabileceği öngörülüyor. Veri analizi, robotik süreç otomasyonu, nesnelerin interneti ve yapay zekâ gibi teknolojik ilerlemelerin tedavi süreçlerinde daha etkin, verimli ve sürdürülebilir sonuçlar alınmasını kolaylaştıracağının belirtildiği raporda; gittikçe yaygınlaşan teknolojik uygulamaların hem hastalar hem de sağlık hizmeti profesyonelleri ve kuruluşları için yeni imkânlar yarattığı ifade ediliyor.
Ölümlerin büyük çoğunluğu kronik hastalık kaynaklı
Dünya genelinde yeme alışkanlarının değişmesi ve bireylerin hareketsiz yaşam tarzı kronik hastalıkların yükselişinde rol oynayan en önemli etkenler olarak görülüyor. Kronik hastalık kaynaklı ölümlerin beşte dördünün düşük veya orta gelirli ülkelerde gerçekleştiğine dikkate çekilen raporda; dünya genelinde 2015 yılında yaşanan ölümlerin %70’inin ise (39,5 milyon) kronik hastalıklardan kaynaklandığı ifade ediliyor. Düşük ve orta gelirli ülkelerde kronik hastalık sonucu yaşanan ölümlerin 1990’da %40 seviyesinde olduğu dikkate alındığında kronik hastalık nedenli ölümlerde 26 yılda iki kat artış yaşandığı görülüyor.
Raporda ayrıca yaş ortalaması en yüksek ülkelerin başında Japonya, Singapur ve Almanya’nın geldiği belirtilirken, Latin Amerika ve Afrika gibi gelişmekte olan bölgelerde yaşam süresinin uzadığına işaret ediliyor.
Mobil sağlık teknolojileri geliyor
EY Türkiye Sağlık Sektörü Lideri Ufuk Eren, sağlık hizmetlerindeki dönüşüm ile ilgili şunları söyledi:
“Mobil sağlık teknolojilerinde yaşanan gelişmeler ile birlikte sağlık hizmetleri gündelik hayatın içine her zamankinden daha fazla dâhil olurken, hastaların şeffaf bilgiye erişimini artırıyor ve sağlıkları üzerindeki kontrollerini güçlendiriyor. Akıllı telefon aplikasyonları ve kablosuz medikal cihazlar gerçek zamanlı veri üreterek erken müdahaleye olanak sağlıyor. Giyilebilen ve implante edilebilen sensörler; mobil sağlık teknolojilerinin gündelik hayata daha fazla entegre olacağı yönündeki tahminlerimizi güçlendiriyor. Bu teknolojiler, geleneksel sağlık hizmetlerini dönüştürürken, hastalığın mekandan bağımsız olarak yönetilebilmesini sağlayacak.”
Hastalıklardan korunmaya yönelik hizmetler öne çıkıyor
Global gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yaklaşık %10’unu oluşturan sağlık hizmetleri büyük bir dönüşüm geçiriyor ve hastalıklardan korunmaya yönelik sağlık hizmetleri öne plana çıkıyor. Sektör liderlerinin ve profesyonellerinin görüşlerini içeren rapora göre yavaş ilerleyen kronik hastalıklarla mücadelede bireysel tutumun payı oldukça büyük. Raporda sağlıklı bir yaşam için korunmaya yönelik yaklaşımların benimsenmesi gerektiği ifade ediliyor.
Rapor sonuçlarına göre; teknolojik gelişmelerin bir sonucu olarak ortaya çıkan büyük veri analizi ve mobil sağlık teknolojileri gerçek zamanlı bilgi üretimi ve analizini mümkün kılarken, sağlık hizmeti kuruluşlarının da geleneksel hasta bakımının ötesine geçmesine ve korunmaya yönelik hizmetlerin ön plana çıktığı yeni trendler oluşmasına imkân sağlıyor.
Teknolojinin geleceği sağlıkta
Yazılım temelli teknolojiler, veri analizi ve birbirleriyle iletişimde olan cihazların iş dünyasında köklü bir değişim yaratabileceği günümüzde çokça tartışılan konular arasında yer alıyor. Ancak iş dünyasının yanı sıra dijital dönüşüm sürecinin insan sağlığı için de kullanılacağı bir geleceğe doğru ilerliyoruz. Bu teknolojik ilerlemeler milyonlarca insanın yaşam kalitesini yükseltmekle kalmayacak, genel olarak sağlık sektörü ve çalışanlarını da yakından ilgilendirecek büyük etkiler yaratacak.
Geçtiğimiz yüzyılda ilaç ve beslenmede kaydedilen ilerlemeler ortalama yaşam süresinin uzamasına destek oldu. Ancak yaşlanan nüfuslar daha fazla dejeneratif hastalıklar ve yaşam tarzı ilişkili sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden oluyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre; bu tür bulaşıcı olmayan hastalıklar hali hazırda dünya genelinde yaşanan ölümlerin %75’ine sebep teşkil ediyor. On milyonlarca insan dünya genelinde bu hastalıklardan muzdarip ve bu hastalıklar insanların yaşam kalitesini ciddi ölçüde düşürüyor. Diğer taraftan bu rahatsızlıkların ekonomik boyutu da oldukça ciddi bir tablo çiziyor. Tahminlere göre; en yaygın beş kronik hastalık 2030 yılına kadar global ekonomiye 47 trilyon dolara mal olabilir. Dolayısıyla, dijital dönüşümün insanları nasıl daha sağlıklı hale getirebileceği ve sağlık sektörünü nasıl etkileyeceği sorularının yanıtlanması geleceğimiz için büyük önem taşıyor. Daha uzun, sağlıklı ve üretken bir yaşam sürmemize yardımcı olabilecek bazı dijital teknolojiler şöyle;
Tahminlere göre; en yaygın beş kronik hastalık 2030 yılına kadar global ekonomiye 47 trilyon dolara mal olacak.
1) Genombilim: Artan bilgi işlem gücü DNA analizinin gerçek potansiyelini ortaya çıkarmaya başlıyor. Kişiselleştirilmiş test ve tedaviyi gerçek anlamda mümkün kılan genombilim, çok sayıda farklı hastalığın tedavisinde alınan sonuçları değiştirebilir.
2) Giyilebilir teknoloji: Kişiselleştirilmiş ve gerçek zamanlı veri toplayan akıllı sağlık izleme sistemleri daha sağlıklı yaşam tarzlarının benimsenmesini teşvik ederken, aynı zamanda medikal araştırma için gerekli verinin toplanmasına da yardımcı olacak. Bazı şirketler şimdiden giyilebilir teknolojileri performansı artırmak amaçlı ofislerinde kullanmaya başladı bile. Şirketler çalışanlarının stres seviyesi ve sağlık durumunu takip ederek daha sağlıklı alışkanlıkların benimsenmesini teşvik ediyor; bu da üretkenliğin artırılmasına ön ayak oluyor.
3) Büyük verinin ilaçta kullanımı: Daha fazla DNA’nın analiz edilmesi, giyilebilir teknolojilerin yaşam tarzına ilişkin daha fazla veri toplaması ve medikal kayıtların dijital ortama taşınması ile birlikte çok daha detaylı ve karşılaştırmalı bir hasta analizinin yapılması mümkün hale geliyor. Benzer DNA, yaşam tarzı ve medikal geçmişe sahip hastaların tedaviye verdiği tepkinin karşılaştırılması, sağlık risklerinin ve farklı tedavilerin yarattığı etkilerin daha iyi anlaşılmasını sağlayacak.
4) Minyatür organ üretimi: DNA sekanslama ve kök hücre araştırmalarında kaydedilen ilerlemeler, araştırmacıların, hastanın DNA’sını temel alarak minyatür organlar üretmelerine imkân tanıdı. Elektronik sensörlere bağlanan bu organlar sayesinde hücre seviyesinde uygulanan bir tedaviye hastanın nasıl tepki vereceği önceden test edilerek hangi metodun en başarılı olacağı tespit edilebiliyor.
5) Sosyal medya hastane değerlendirmeleri: Sağlık hizmeti sağlayan kuruluşlar ile birlikte düzenleyici kurumlar artık sosyal medyada hastalar tarafından yapılan değerlendirmeleri ve dijital anketleri potansiyel sorunları tespit etmek ve hizmet kalitesini artırmak için gittikçe daha fazla kullanıyor. Sosyal medyanın doğası gereği dolaysız oluşu ve hem pozitif hem de negatif mesajları geniş kitlelere yayma potansiyeline sahip olması sağlık hizmet sağlayıcılarının geri bildirimlere hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde yanıt vermeye itiyor. Sosyal medya bu anlamda sağlık hizmetlerini sürekli olarak optimize eden bir geri bildirim mekanizması haline gelebilir.
6) Dijital trendlerin izlenmesi: Belirli medikal semptomlarla ilgili online araştırmalara yönelik trendler, sosyal medya ve arama motorlarındaki anahtar kelime aktiviteleri aracılığıyla takip ediliyor. Bu yolla olası bir hastalık salgınının tespit edilmesi ve çözüm sürecinin hızlandırılması hedefleniyor. Söz konusu metot sağlık sektöründe faaliyet gösteren tüm şirketler için fayda sağlayabileceği gibi iş gücünün bu trendlerle uyumlu olmasını isteyen tüm işverenler için de kullanışlı olabilir.
7) Genetik mühendislik: Hastalıklarla mücadele amacıyla insan DNA’sının genetik mühendisliğinin yapılması çok tartışmalı bir konu ancak hastalıklarla mücadelede gen terapisi ve genetiği değiştirilmiş virüslerin kullanımı gittikçe daha yaygın hale geliyor.Örneğin genetiği değiştirilmiş sivrisinekler sıtma ve Zika virüsü ile mücadelede kullanılıyor.
8) Teletıp: Zamandan tasarruf edilmesini sağlayan her uygulama diğer sektörlerde olduğu gibi sağlıkta da üretkenlik üzerinde olumlu bir etki yaratıyor. Doktoru fiziksel olarak ziyaret etme ihtiyacını ortadan kaldıran mobil teknolojiler, sağlık hizmetleri üzerindeki baskının azalmasını sağlıyor.Teletıp’ın dönüştürücü etkisini dünyada sağlık hizmetlerine erişiminin zor olduğu bölgelerde hissettirmesi bekleniyor. Birleşmiş Milletlere bağlı olan Uluslararası Telekomünikasyon Birliği’ne göre dünya genelinde 7 milyardan fazla mobil telefon aboneliği bulunuyor, 2000 yılında bu rakam 738 milyon seviyesindeydi. Global olarak 3.2 milyar insan internet kullanıyor, bu kesimin 2 milyarı ise gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor.
9) Cerrahi robotlar: Daha hassas ameliyatların kolayca yapılmasını ve iyileşme süresinin hızlanmasını sağlayan robotik cerrahi ekipmanların kullanımı aynı zamanda cerrahların hastalarını uzaktan tedavi edebilmelerine imkân tanıyor. Bu da yolculukta kaybedilecek zamanın önüne geçerken, cerrahların daha fazla hastaya ulaşmasına yardımcı oluyor.
10) 3D Biyobaskı: ABD’de bulunan Wake Forest Rejeneratif İlaç Enstitüsü, Şubat 2016’da hayvanlar üzerinde ilk 3D kemik, kas ve doku implantı çalışmasını başarıyla gerçekleştirildiğini duyurdu. DNA analizi sayesinde gelecekte vücudun farklı bölümlerini yenileyebileceğiz.